
Çok büyük umutlarla izledim idiocracy'yi. İsmi, konusu, anlatılanlar öyle cezbetmişti ki, çünkü konusu olan ortamın içindeydim bir ara dibine kadar. Şimdi de çok düzelmiş değil durumum ama the end is nigh sevgili okurlar. 2006 yapımı filme 6.4 vermiş imdb, genelde "hazzektirin gidin, ne anlarsınız siz Zinemandan, Zul'amandan" diye ağzı bozuk bir atilla dorsay'a dönüşürüm sevdiğim bir filme düşük not verildiğini gördüğümde ama..ama bu sefer "canım kanımsınız, bundan sonra kankamsınız" demekten alıkoyamadım kendimi imdb yorumcularına. Film kesinlikle kötü değil, ama keskinlikle de iyi değil. Belki de ben çok büyük beklentiyle izledim.
Konu, deniz milince şu, amerikan ordusu ileride büyük adamlara ihtiyaç duyulur endişesiyle bir proje başlatır. İnsanları bozulmadan saklayacak kabinler yaparlar ama denek için iki tane alabildiğine ortalama tip kullanırlar. Biri ordu kütüphanesinde görevli joe, ve dişi olarak orduda ortalama birini bulamadıklarından özel hizmetten (!!!) Rita. Bu iki vatandaş bir yıllığına uykuya daldırılır, ne var ki bir yıl sonra değil, 500 sene sonra uyanırlar. Dünya da insan nüfusu devamlı artmışken, toplam zeka sabit kalmıştır(bunun sebebinin açıklandığı kısım muhteşem). Filmimiz işte bu noktada, günümüzün ortalama insanlarının kendilerini geleceğin gerzeklik cennetinde bulmalarıyla başlar gibi yapıyor. Filmin kısırlığı burada başlıyor, çok kısa. Tam girdik konuya derken bitiveriyor. Ne güldürmeyi ne düşündürmeyi sığdıramamış. Olaylar daha dallanabilip budaklanabilecek siyah arkaplan üzerinde beyaz yazılar akmaya başlıyor. Her ne kadar şahane toplumsal gerzekliklere yer yer örnekler verilse de(futurama tadında), insan daha fazlasını arıyor. Espriler konusunda da çok tatmin edici değil, izlerken biliyorsunuz ki bu konudan sizi altınıza sıçırtabilecek şeyler çıkabilirdi, hem de eleştirel yönünü kaybetmeden. Yine de kötü değiller, sıkılarak izlemiyorsunuz filmi.
Filmin en iyi ve hakkıyla yaptığı şey eleştirmenliği. Bence o yüzden pek ses getirmedi zaten. Amerikan cahilliği ve tüketiciliğini çok güzel sunuyor kanımca. Ama filmin bu yönü, bir komedi filmi izlerken almanız gereken zevki alamadığınız için içinizde kalan ukteyi söndürmeye yetmiyor. Kadro bu film için çok uygun, hele ki Dax Shephard'ın konuşmasının hastası oldum. Ne var ki bu filmin kısıtlı başarısından bu herifi sorumlu tutma hakkına sahibim. İstersem yazdıklarım hakkında deli kullanılabilir. Delinin suratını duvara sürtmek suretiyle çıkan kıvılc.....ehem ne diyoduk...hah bu herifçioğlunun Let's Go The Prison filmi de çok güzel başlayıp, çok orjinal fikirlere sahip olup insanı yine birşeyler eksik hissi ve kuduz koalalarla bir kuyuda yalnız bırakıyordu (bu nasıl bir kalıptır ya, "beni aliyle yalnız bırak", salak ali varken yalnız olmazsın, hem neetçen bakiim sen aliiylen?? dedirtesi geliyor).
Alınacak ders şu ki, 90 dakikalık ortalama bir eğlence isterseniz, çok da ümitli olmadan bu filmi izleyerek bu amacınıza ulaşır, yanında promosyon verilen sosyal mesaja da 'oo nerden beleş oraya yerleş' edasıyla zevk ülen yanaşabilirsiniz. Ha eğer 150 dakikalık tam bir eğlence isterseniz, aynı oyuncuları, aynı konuyu ve aynı seti bana ve ekibime verir, bir 6 sene beklersiniz. Önce bir iletişim okuyup gelcez de!