Friday, April 27, 2012

Zevkten yoksun: MLP

Önce her türlü hayırsızlık, abeslik ve genel olarak eş dostun aklı selimiyetimden şüphesiz bir şekilde tiksinmesini sağlayacak yeni yazı dizim, "Zevkten yoksun"u hayırlıyoruz efenim. Da's rite bishez, benim bile napıyorum aq diyerek icra ettiğim etkinliklerin bir tanıtımı olacak hayırlısıynan bu yazılar. Çocukluğuma ineceğiz, vücudumu keşfedip "ben bu adamla niye muhattabım ve/veya hala niye öldürmedim?" diye kendimizi sorgulayacağız.

Lafı uzatmadan (daha fazla gitmiyo zaten) buyrun bayım/bayanım/bi'ım:

zevkten yoksun:


MY LITTLE PONY: FRIENDSHIP IS MAGIC


Kelimeler, vallahi de billahi de, kifayesiz kalıyor.

Niye? Yani, NİYE AK?

Çizgi film seven birisi olarak Powerpuff Girls, Samurai Jack, Dexter's Lab, Ren & Stimpy gibi batı üretimi kaale alınabilecek çizgi filmlerden hoşlanan bir insanın hoşuna gitmemesi elde değil. Evet, ben de farkındayım abuk subuk renkli bi kamyon midillinin konu edildiği, ilk 3 nesili genç kızları (ve, hiç kendinizi kandırmayın hanımlar, genç kadınları) hedef kitlesi belirlemiş, çaktırmadan oyuncak reklamı yapmak için tasarlanmış bişeyi sen git, yukarıda saydığım çizgi filmler gibi biçok şeyi üretmiş vatandaşlarının eline ver, sonra internetin her tarafından pony fışkırınca şaşır. Olmaz, yakışık kalmaz. Kırgız atasözünde dediği gibi; Bacınskem, götünkoyam.

4chan'da uzaktan bunelanak metoduyla incelediğimiz işbu çizgi film garip bi şekilde beklemediği yerlerden ilgi görmeye başladı sonra sapıttı koptu gitti olay. Senaryo 6 adet pony ve bunların başından geçen olayları konu alıyor. Şahsen troll'lük, trollbait veyahut insanları kanser eden şeylere genel olarak merakımdan mıdır yoksa her gün 8 saatlik zorunlu youtube maceralarımdan dolayı mı tam olarak bilemediğim bi sebepten ötürü sardırıp bütün bölümlerini izlemiş, hatta ve hatta s02 bitene kadar cumartesi günlerini bekler hale gelmiş olmama hala akıl erdirebilmiş değilim. s03'ü de bekliyor olmam garip, ama it is what it is.

Sonuç olarak MLP absürd bir şekilde ya hoşunuza gider ya da nefret edersiniz. I'll just leave this here... Kendi kararınızı kendiniz verin, her halükarda ben repertuarıma bi saçmalık daha eklemiş oluyorum bununla birlikte ve esrarengiz bir şekilde tekrar gölgelere çekiliyorum.

MLP, how do they work?

Thursday, April 26, 2012

Rochard

Şurda hepimiz oyun oynayan insanlarız. Hep hor görülen, itilip kakılan, sivilceleri sayılan, boy / kilo oranıyla, kütle endeksiyle dalga geçilen ve bu sene de bekar gezen bu asil topluluğun üzerinde, literally, dünyanın sorumluluğu var. Genellikle zombilerle, uzaylılarla, mutantlarla ya da kötü kalpli Almanlarla yaptığımız ve çok da arkadaşça olmayan, uğruna üüü-ü, neler neler feda ettiğimiz bu haklı mücadelede en güvendiğimiz yoldaşımız, en büyük yaptırımımız, sırdaşımız, gururumuz şururumuz olan silahlar arasında şüphesiz ki sağ elimizden sonra en önemlisi Gravity Gun. Tartışma istemiyorum. İçinizde kalmasın diye sağ alta bir anket koydum, fikrinizi belirtebilirsiniz ama gerçekten umrumda değil!!1

Mükemmel bir giriş yaptığımın farkındayım ama lütfen, dikkatinizi bir süreliğine daha yer çekimi kavramı üzerinde yoğunlaştırmanızı rica ediyorum. Efendim, genel tanımıyla yer çekimi, yerin bizi çekmesi durumudur. Bu ölümcül ve korkunç düşman bize daha çok küçük yaşlarda ebeveynlerimiz tarafından "Evladım yere oturma, taş çeker" gibi söylemlerle anlatılmaya çalışılmış olup, her yıl hayatını kaybeden bazilyonlarca insanın büyük ihtimalle %82'si falan yer çekiminden ölür yada kısa kalır. Bugünkü konumuz olan Rochard adlı oyun da söz konusu zilyarların hayatıyla oynayan, asla uyumayan ve azı da çoğu da zarar olan bu evrensel düşmanla mücadele üzerine kuruludur.


Finlandiyalı Recoil Games tarafından yapılan ve 2011 yılında pek çok ödül alan Rochard, platform tabanlı oyunların hala iş yapabildiğini göstermekle beraber geçimini Formula 1, Rally'ler, kamyon şoförlüğü ve metalcilikten kazanan Finlandiya'nın isterse vidyo oyunlarından da para kazanabileceğini cümle aleme ispat etmiştir. Sistem gereksinimleri oldukça düşük olan oyunu çalıştırdığınızda sizi kısa bir giriş filmiyle birlikte Poets of the Fall adlı yine Fin ve vokalistinin muhtemelen gay olduğu grubun yaptığı muhteşem theme song karşılar. Gerek theme song'da gerekse oyunun genelinde hakim olan Western "kültürü" bir kısmınıza Starcraft II yada daha spesifik olarak Tychus Findlay'i çağrıştırabilir ama çağrıştırmayabilir de. Astroidlerde,  vücudumuzun güneş ışığı görmeyen yerlerinden uydurulmuş bir takım elementleri, madenleri arayan Skyrig şirketi bünyesinde çalışan madenci grubunun lideri olan Rochard'ı canlandırdığımız oyun (astronomik isim tamlaması), türü tükenme tehlikesiyle karşı karşıya kalmış 2 boyutlu bir puzzle-platform olsa da akıllara zarar silahımız Gravity Gun G-lifter'ın (Helga) ve oksijenin yetersiz, yer çekiminin ise oldukça düşük olduğu bir ortamda yazıldığı bariz olan senaryosuyla... ııı... sizi eğlencenin doruklarına falan çıkarır. Yaklaşık 10 saat süren bu oyun zevkinin sonunda "Yahu ben buraya çıktım ama nası inicem trololol" diye kendi kendinize düşünmeye ve "Şimdi bi tüp Helyum olsa ne güzel olurdu" diye söylenmeye başlamışken devam oyununun geleceğine dair ipucuyla, çıktığınız o dorukta kalmaya karar vereceğinize eminim. Oyunun zorluk derecesinden de bahsetmek isterdim ama öyle bir şey malesef yok. Eğer oyun size başlarda kolay gelmişse 6 saat sonra da kolay gelecek, yok eğer zor gelmişse 6 saat sonra da bilgisayarınızı parçalamayacaksınız. Oyun bu açıdan lineer fakat neden veya nasıl bilmiyorum, kesinlikle sıkıcı değil. Her şeyden önce g.tlü göbekli, köşebent çeneli, bıyıklı, redneck mi redneck bir madenciyi canlandırdığınız ve her şeye rağmen Rocket Jump yapabildiğiniz bir oyunda sıkılmanız bence zor. Çoklu oyuncu desteği bulunmayan Rochard'ın, genelde kendi kendine eğlenmeyi bilen *öhhö* oyuncu kitlesi tarafından yadırganacağını da düşünmüyorum. Bu intergalaktik yazıma burada son verirken sizleri Rochard Theme Song Grinder's Blues ile başbaşa bırakıyor.. öf gidiyorum!

     
Rock Hard!

Tuesday, April 24, 2012

Diablo III: Open Beta


"The Evil is Back" tagline'ıyla 15 Mayıs'ta piyasaya çıkacağı duyurulan, serinin son oyunu Diablo 3'ü en nihayetinde Open Beta'da test etme başarısına nail oldum. Burda asıl önemli olan, oyunu test edebilmiş olmam değil, artık gerçekten [Kabak] tadı veren World of Warcraft dışında oyalanabileceğim "yeni" bir oyun bulabilmemdi. Yoksa Blizzard bizzat açıkladı "Ya beyler anladık çok baydınız WoW'dan ve yeni bi şeyler bekliyosunuz ama srsly, çok abarttınız bu Diablo'yu. Taam güzel oyun ama yani nası desek, gözünüzde büyüttüğünüz kadar da değil.. ha ama yine alın oynayın evet." ve gerçekten de dediği gibiydi. Bu bağlamda Blizzard'ın verdiği "sözün" arkasında durduğunu söyleyebilirim ama "yeni" bir oyun bekliyorsanız, çok üzgünüm, yanlış yerdesiniz.

Öncelikle şunu belirtmem lazım, hack & slash herkesin sevdiği yada sevebileceği bir tür olmayabilir, kabul fakat Diablo I ve II'yi oynamış ya da en azından bir fikir edinebilecek kadar izlemişseniz, Blizzard'ın Diablo II'de -ve genişleme paketinde- Diablo I'in üzerine pek çok şey koyduğunu kabul edersiniz. Fenerbahçe mantığıyla düşünelim (oluv), D1'de 3 class varken, D2'de 5 class vardı ve hatta bunu genişleme paketiyle 7'ye çıkardılar (bkz. Üçün beşin hesabını yapav hale gelmek). D1 tek bir mekan (kısaca "köy" diyovuz, kafalav kavışmasın) ve aynı katedralin muhtelif (-)12 katında geçerken, D2 4 farklı köyde ve bazilyon tane farklı dungeon'da geçiyordu. Blizzard serinin ilk oyunu olan D1 ile 1996'da çığır açtı, 1999'daki ikinci oyunla o açtığı çığırı bir kaç basamak yukarı taşıdı ve 2001'de genişleme paketiyle de -görünüşe göre- açtığı çığırı kapadı. Gerçekten, D3 modern grafikler dışında elle tutulur hiç bir yenilik getirmeyen aksine, olan yenilikleri de alıp götüren, sığ ve monoton bir oyundan daha fazlası olmamış, olamamış. İşin daha da vahim tarafı, pek çok oyuncu tarafından "fazla renkli" olmakla suçlanan yeni grafikler dışında ele yüze bulaştırılmış bir Arena var (yok) ve bu adamlar D3'ü 4 sene önce duyurdular, 4 (dört)!! Literally, dünyanın parasını kazanan bir şirket nasıl olur da böylesine sıçar batırır, bünyesinde barındırdığı grafikerler nasıl olur da HALA şu lanet anime trendinden kurtulamaz, hangi yüzle oyuna gerçek paranın da kullanılabildiği bir "açık arttırma evi" koyar, nasıl olur da artık gına getiren şu "Witch Doctor" "Demon Hunter" gibi etiketlerden başka bir isim türetemez, nasıl böylesine aciz kalır aklım almıyor (lan)! Sinirlendim, durun bi.

Efem, oyuna girdiğinizde WoW'dan da tanıyacağınız bir ana menüyle karşılanıyorsunuz ve single player oynamak isteseniz bile neden Battle.Net hesabınız ile giriş yapmaya zorlandığınıza bir anlam veremiyorsunuz. Neyse ki internet bağlantınız ve bir B.Net hesabınız var. Bu adımı kolaylıkla ve üzerinde fazla düşünmek istemeden geçiyorsunuz. Karekter yaratma ekranında taaaaaam 5 seçeneğiniz var, işbu:

Barbarian: Az önce dediğimi yapıp "Niye login oluyoruz ya?" diye düşünmemişseniz seçmeniz gereken class Barbarian. Samimi söylüyorum, oynarken kesinlikle düşünmeniz gerekmiyor, mouse'unuza sağlı sollu tıklayıp arada sırada da klavyeden 1'e 2'ye basarak, hadi 3 de olur, göze çok hoş gelen, hiç bir zeka pırıltısı içermeyen ve oldukça şiddet içerikli haraketler yapıyor ve amacınız her neyse ona ulaşıyorsunuz. Bembeyaz bir teniniz ve kapkara bir sesiniz var. Bugün doğan Barbarian'lar için, erkekse Haydar, kızsa Kadriye isimlerini kullanabilirsiniz, benim için bir sakıncası yok.

Demon Hunter: Güzel kız ama bir Illidan değil. Diablo 2'deki Amazon ve Assassin yeteneklerini tek bir sınıfta toplamışlar, Torchlight I'deki Vanquisher'ın dual-wield hand-crossbow olayını eklemişler, deriyi giydirip kırbacı almışlar ve ta-daa, nur topu gibi bir DH olmuş. Erkek DH'lerde, gün ışığı girmeyen yerlerde yaptıkları ağır iş ve E vitamini eksikliğinden kaynaklanan ciddi duruş bozuklukları olsa da kadın DH'lerde (of çok kötü oldu) böyle bir sorun söz konusu değil. Topuklu ayakkabılarla çok uzağa gidemiyorlar fakat -eh- pek ihtiyaçları da olmuyor aslında. Sonuçta uzaktan pew pew, yaklaştığı zaman hopla zıpla, çelme tak, takla at,  bomba at falan.. hop, ofsayt!

Monk: Ya da Mank. Aksanınıza göre değişir ama srsly Blizz, ya yetmedi mi, baymadı mı artık şu doğunun en uzak yerlerinden gelip, en uzak derken yani bir yere kadar tabi, olayı abartıp kendinizi İtalya'da bulmayın sonra.. bayağı bir doğudan ama, böyle doğuya doğru o kadar çok gideceksiniz ki, "Ya daha gelmedik mi amk doğusuna!" diye kendi kendinize homurdanıp gözlerinizle ufku tararken o kadar kasıcaksınız ki o gözleri, artık bi yerden sonra öyle kasık (?) kalıcaklar, bilin ki artık doğudasınız.. ne diyordum? Ha, işte dopdoğudan gelip alayını tokat manyağı yapan yorgun, vakur, az konuşan, konuştuğunda da kimsenin bir bok anlamadığı ve oldukça kel "kahraman" klişesi yetmedi mi? Klişe diyorum artık çünkü WoW'a da bunları gotik ayı kisvesi altında koydun zaten (bkz. Panda). Birinden kaçıp ötekine mi yakalanıcaz illa, bu mudur? Diablo diyorsun, demon diyorsun, iblis mendebur mikrop diyorsun ve sonra kalkıp bunların hepsini pata küte dövsün diye monk adında THAC0'lara zarar, oldum olası nefret ettiğim bu bedevîleri getiriyorsun. Fak yu. Bütün bunlar dışında nedir monk? Efem Diablo 2'deki çifte kavrulmuş Paladin ile teşhirci Assassin yeteneklerinin bir sınıfta toplanmışına monk denir, bitti.

Witch Doctor: Boka dikilecek aklı yokken sırf anası istiyor diye random bir tıp fakültesini kazanıp, eğitiminin 5. yılında hala kadın anatomisi hakkında hiç bir şey bilmediğini farketmesinin ve buna ek olarak hala inkilap tarihinde hocanın kendisine taktığı şeklindeki ciddi iddialarının kimse tarafından kabul görmemesinin ardından isyan edip okulu bırakan doktor aday adayına dilimizde Witch Doctor denir ama oyundaki tipine bakınca "Hadi lan, Dhalsim bu." da diyebilirsiniz (bkz. Her gördüğü yamyama Dhalsim demek). WD'ların ciddi sorunları vardır, ateşle yaklaşılmaz. Ellerde siyatik, gözlerde istemsiz kas hareketleri, ağızda apse, kafada kellik ve tahta eksikliği bunlardan sadece bir kaçıdır. O sebeple dalga geçmeyin, çarpılırsınız. Kendisinde D2'deki Necromancer (adı yeter) karizmasının zerresi yoktur. Aciz, şabalak ve komiktir. Hiç arkadaşı olmadığı için arkadaşlarını genelde ölü köpek cesetlerinden, kurbağalardan, yarasalardan falan kendi yaratır. Parası da olmadığı için geçimini zehir tacirliğinden sağlar. Nerde itlik kopukluk serserilik ordadır bu Witch'imin Doktor'ları.. sgre!

Wizard: Fire lightning frost mor ışık (arcane), caz böz, loot. Bildiğiniz wizard yani. Erkekleri Gandalf karizmasına sahip olmayabilir ama en az Ian McKellen kadar gay'dir ve üstelik boyunları kırık olduğundan kafalarını ancak sol omuzlarına koli bandıyla yapıştırarak kadroya dahil olabilmişlerdir. Düz bir hat üzerinde koşamazlar ve genelde sola seyirtirler. Kadınlarının gözleri çekiktir ve gülerken göremedikleri için mutlu bir wizard kadınla yanyana görev yapmanız sağlığınız açısından olumsuz sonuçlar doğurabilir. Kuş kadar canları vardır ama uçamazlar. Manası biten Wizard'a Checkpoint denir.


Kendinizi rahat hissedeceğiniz class'ı seçtikten sonra dikkatinizi ilk çekecek olan şey obviously grafikler. İddia edildiği gibi TASTE THE RAINBOW tadında değil, gayet..ııı.. kıvamlı. Alıştığımız arayüz de büyük oranda korunmuş, haritanın sağ üst köşeye alınması ve eee.. haritanın sağ üst köş.. arayüz güzel. D2'deki her yerinden boy boy şişe sarkan kemerden kurtulmuşlar, onun yerine skill bar gelmiş, bu kısma dönücem. Oyunda ilerledikçe ihtiyacınız olan deneyimi size daha önce de ölmüş olan deneyimli zombiler fazlasıyla kazandırıyor lakin bir süre sonra cansız bedenlerin etrafta oldukça garip hareket ettiğini düşünmeye başlıyorsunuz. Hayır, zombilerin garip yürüdüklerinden değil, fizik motorunun abuk subuk olduğundan bahsediyorum! Fiske vuruyorsunuz, hani "Hurşit naber lan, ölmüşsün bakıyorum.." diyip yanağa çap-çap yapmak istiyorsunuz ama Hurşit daha ilk "çap"ta Lut Gholein'e kadar uçuyor! Arkada da Russell Brower tarafından yapılmış olsa da Wagner'i çağrıştıran müzik olunca kendinizi John Woo filminde hissetmeniz işten bile değil. "Hayır ben hissetmedim" diyenler mouse'larını bırakıp çıkabilirler. Önceki sürümlerdeki gibi sıralı görevler şeklinde ilerleyen oyun boyunca (evet, ünlemi gördüğünüz an çok kötü şeyler olacağını bileceksiniz) güzel olan şeyler de var, yok değil. Blizzard'ın Torchlight'tan arakladığı "para parayı çeker" sistemi güzel. Eskisi gibi yerdeki altınları almak için eğilip gecenin köründe her yeri ceza sahası olan ıssız bir ormanda kusurlu hareketler yapmanıza gerek yok, altınların yanından / üstünden koşmanız yeterli. Aynı şey item'lar için geçerli değil tabi lolz. Her yeri buram buram powerplay kokan oyunda daha da ilerledikçe artık mecburen level atlıyorsunuz, o konuda yapacak bir şey yok. İşte bu kısım ilginç çünkü (Birand gibi oldu) level atlayınca eskisi gibi dağıtacağınız 5 stat puanı ve 1 skill puanınız artık yok. Blizzard hani "herkese göre oyun" yapacak ya, "Siz o puanları yanlış dağıtırsınız şimdi, sonra bi ton bıdı bıdı, durun biz yapalım" demiş ve kimi oyuncuyu bir angaryadan kurtarırken, kimi oyuncuyu ise character customization zevkinden mahrum bırakmış. Oyundaki yetenekleriniz belirli seviyelerde otomatik olarak geliyor, siz sadece "tamam" diyip gözlerinizi kırpıştırıyorsunuz. Stat'larınız otomatik olarak her seviyede artıyor, siz hiç bir şey dağıtmıyorsunuz, SONRA BİZ TOPLUYORUZ!!1 Bu açıdan bakıldığında evet no-brainer lakin şunu da belirtmem lazım, yeteneklerinizi değiştiren yada onlara yeni özellikler ekleyen Rune Stone'lar ile beraber oyundaki yetenek kombinasyonları sayılamayacak kadar çok, bu güzel.

Beta test, level 13 ve Skeleton King ile sınırlanmış olsa da karakter ekranındaki detaylı istatistikleri göz önünde bulundurursak D2'ye nazaran daha çok stat ile karşı karşıya kalabileceğinizi söyleyebilirim. Crit chance, Crit damage, Block, Dodge gibi stat'lar veren item'lar gelebilir. Şimdilik farklı olarak sadece yerdeki gold ve health globe'ları daha uzaktan alabilmemizi sağlayan stat'ı görebildim ve bu stat'ın en azından Light Radius'tan daha "işe yarar" olduğu lakin oyuna iyiden iyiye arcade görünümü verdiği kesin. Class spesifik item'lar dışında yine her class neredeyse tüm silah ve zırhları kullanabiliyor. Arena sisteminin de bir gün dahil edilmesiyle beraber (Blizzard "Beyler biz vazgeçtik zaa xd", diyebilir de, yapmadığı iş değil) D3'e de Resillience gelir mi bilmiyorum. Gelirse şaşırmam ama kızarım. Çok.

Her ne kadar oynanış spamfest şeklinde ve Torchlight ile mukayese edilse bile, Torchlight gibi aşırı kolay değil, en azından ölebiliyorsunuz. Eskisi gibi lıkır lıkır health potion içemiyorsunuz, artık cooldown'ı var. Diğer taraftan, mesela şurdan, mob kestikçe spawn olma ihtimali olan health globe'larla bu potion açığı kapatılıyor. Oyunu, en azından ileride zorlaştıracak en önemli etkenlerin başında bence bu var. Eğer mob kesemez yada kesseniz bile globe spawn olmazsa ve damage almaya devam ederseniz ölmeniz kaçınılmaz olur. Buna ek olarak Town Portal ve Identify Scroll'lar oyundan kaldırılmış. Her ikisini de kendiniz yapabiliyorsunuz, Deckard'a kapak olsun, ölemedi gitti buruşuk! Town Portal kullanmak eskisi gibi sadece bir "zvöeei" ile olmuyor, channel etmek zorundasınız. Yani hareket edemiyor ve instant portal açamıyorsunuz. Bu sistem D2'de olsaydı heralde kimse Duriel'den ötesini göremezdi, başarılı. Öldüğünüz takdirde -ki hepimiz ölücez- eskisi gibi don-paça cesedinize koşmuyor, en son ulaştığınız checkpoint'ten -ekipmanınızla beraber- devam ediyorsunuz. Oyunda ulaşım kolaylığı sağlayan Waypoint'ler hala var ve kişisel Banner'lar dolmuş görevi görebiliyor. Oyunun diğer zorluk seviyelerinin can yakacağına eminim çünkü knock back, pull, stun, DoT gibi Diablo evreninde yeni olan mekanikler var. Diğer taraftan Arena'yı "yetiştiremeyip" rezil olan Blizzard bu sistemi dahil ettiğinde oyun daha oynanabilir hale gelebilir, sabaha kadar o zombi senin bu demon benim koşturup duracağınıza arenalarda birbirinizle şakalaşabilirsiniz. Bu sistem olmadan oyunun oldukça yavan olduğu aşikar değil mi Sebastian? Evet.


Artık World of Warcraft'ta elindeki tüm hikayeleri bitirdiğini iyice belli eden Blizzard, yeni ekmek kapısı için  şimdi Diablo 3'e yöneliyor. Sanctuary adlı bir dünyada geçen Diablo serisinin önceki oyunlarında bu dünya, kahramanları ve hikayeleri hakkında pek de bir şey anlatılmazken, Diablo 3 ile ilk defa resmî olarak Sanctuary dünyasının haritası yayınlanmış, yerleşim yerleri, ırkları ve önemli olayları hakkındaki kısa hikayerler çeşitli kahramanların sesiyle oyuna konulmuş. "Nıııı, siz bilmiyonuz amaa aslında bu dünya çok eski, büssürü olay var! Var ya aklınız durur, hepsini anlatsam o-hooo.." demeye çalışan Blizzard, yazmakta oldukça zorlandığı, aslında kendilerinin de ne yaptıklarına dair pek de bir fikirlerinin olmadığı havasını çeşitli BlizzCon footage'ında gevelediği bu Lore'u yavaş yavaş bünyelere zerk etmeye başlamış. Bence güzel.. ama o Carrion Bat adlı "kötü kalpli yarasa"lara DA bir background yazmasına /facepalm yapmadan duramadım. Hayır aklınızdan ne geçiyordu en ufak bir fikrim yok. Tamam hede hüdü demon'ına, bilmem ne kuşatmasına, lesser evil'lara bir şeyler yazarsın, anlarım da, yahu götü boklu yarasaya da "lore" yazılmaz ki, mal mısınız!

4 yılda bir kaç tane copy-paste class, 3-4 tane yeni cinematic ve bir kaç farklı "mana sphere" ile Diablo 3 adı altında karşımıza çıkan Blizzard'ın gittikçe çaptan düştüğünü, iyice vasatlaştığını ve Activision adına çalışan, siyah takım elbiseli ve güneş gözlüklü bir kaç kötü adam tarafından iyiden iyiye ele geçirildiğini düşünüyorum. Beklentilerin ÇOK altında (hayır, oyuncuların beklentisi ÇOK yüksek değil) bir oyunla dönüş yapmış. Mevcut oyun, gerek yaratıcılıktan uzak içerik, gerek 4 kişiyle sınırlanmış multi player seçeneği ve gerekse Auction House saçmalığı ile uzun süre vakit geçirilebilecek bir oyun olmaktan çok uzakta. Benzer bir oyunu, daha "şeker" grafikler ve daha yaratıcı seçeneklerle çok daha ucuza satın alabilir ve en kötü senaryoda bile Diablo 3'ün şu halinden daha fazla oynarsınız. Her ne kadar çok yavan olsa da, Blizzard belki bir şekilde oyunu toparlayıp hak ettiği ve kendine yakışan yere getirebilir. World of Warcraft aceleyle çıkarılmış, her yeri hatalarla dolu ve level 60 cap ile çıkarılmış bir oyunken (hint) sadece rakibi olmadığı ve Blizz en azından bir dönem iyi çalıştığı için 11 milyona ulaşabilmeyi başardı. Aynı şey Diablo 3'te olur mu ya da olursa ne zaman olur bilmiyorum, her şeye rağmen umut vadeden bir oyun olduğunu düşünüyorum. Tam sürümünde görüşmek üzere.

Zvööeei. Fup!