Thursday, August 26, 2010

Ain't No Rest For The Wicked

Eski oyungezerlerden birini karıştırırken rastladım Cage The Elephant'a. Tarzlar konusunda her zaman kararsızlıkta kaldığım için alternatif deyip geçeceğim. Güzide grubumuzun piyasada ki zilyonla gruptan ne farkı var, şudur ki efenim Borderlands'in açılış videosunda Ain't No Rest For  The Wicked adlı parçalarının yer alması. Daha da önemlisi bu bağlayıcı girişle hem Borderlands hem de steam hakkında yazabileceğim.
CtE, dinlemesi gayet zevkli, söz olarak harikalar yaratmasalar da bir ankara türküsü kıvamında da değiller(dongidi dongidi). Kısaca ne müzik ne de söz olarak yeni birşeyler kattıklarını söyleyemem ama varolanı gayet güzel icra ettiklerini söyleyebilirim. 2008 de ilk albümlerini çıkaran amcalar, o zaman dan beri birtakım tur/konser ve 4 de single etmişler. Ain't No Rest For The Wicked, The Bounty Hunter filminde de kullanılmış ayrıca. Yeni albümün bu sene içinde gelebilirmişmişmiş. CtE ile ilgili kısmımız kulak memesi kıvamına gelene kadar, diğer harçlarımızı katalım yazımıza.
Aylar sonra Borderlands yazmanın sebebi ise, geçen hafta içinde, steam'in hafta ortası etkiliği çerçevesinde 30 dolardan sattığı oyunu %66 indirimle 10 dolardan vermesi. Aynı indirim, oyunun 3 indirilebilir içeriği içinde geçerliydi. Dolayısıyla benim gibi steam sevdalısı olan ve wishlist'inde Borderlands bulunanlar bayram etti. Evet itiraf ediyorum:
I LOVE STEAM!
Steam bunu hep yapıyor zaten, sık sık bizi çıldırtıyor. Yazın başında yaptığı büyük indirim zaten aklımızı almıştı. İndirimsiz bile gayet ucuza gelen firmaların toplu paketleri, bu indirimde gözümüzden yaş getirecek fiyatlara inmişti. Mesela 1500 bazilyon oyun içeren THQ paket 49.99 dolardı ve kimilerimiz, diğerlerinin alacak parası ver mıdır, ben alırım da onların biryerleri şişer mi diye hiç düşünmeden aldı bu paketi, sonra görmemişler gibi tüm oyunları yükleyip 1 saat oynayıp bıraktı. Biz de kedinin kasap camında saçlarını taraması misali izlediydik bu trajediyi steam'in arkadaş etkinlikleri kısmında. Evet itiraf ediyorum:
I HATE BYB, THE TERBİYESİZ!
Steam'i daha önce duymayanlar için ilk önce dramatic look atıyoruz(INincaaa). Steam, Half Life ve Team Fortress efsanelerinin yapımcısı Valve tarafından biz oyunseverlerin hizmetine sunulan, bir online oyun dağıtım ve oyun topluluğu hizmetidir. Steam'in minnacık bir programcığı sayesinde hem arkadaşlarınızın steam üzerinden oynadığı oyunları görebilir, onların oyunlarına katılabilirsiniz ve oyundayken bile mesajlaşabilirsiniz Xfire ve GameSpy Comrade gibi. Bunların da ötesinde achievement'ları görüp karşılaştırabilir, yapamadıklarıyla dalga geçebilirsiniz. Steam'in asıl gücüyle, neredeyse piyasanın tüm sağlam firmaların oyunlarının çoğunu dijital olarak dağıtması(Hala bir iki dev steam'le anlaşmamış durumda ki, onlar da kendi çevrimiçi oyun platformlarını kuruyorlar, bakınız May God Bless Blizz).
Steam'in öncülüğünü yaptığı ve artık bir çok farklı platformun da çok yakında peşinden geleceğini bildiğimiz çevrimiçi oyun dağıtım servislerinin ne gibi avantajları var derseniz ben size hemen bir bira ısmarlar ve kendim de çikolata değil afiyetlen çukulata yerim(çikolata da neymiş, de git sevimsiz şey). Neden diye sorma, işte öyle birşey. Bu işin hem satıcıya hem de oyuncuya faydası çok. Ne var ki işin kapitalist yanı yani dağıtımcı benim zerre umrumda değil, very very in my penis! Adam gibi oyun yapsınlar yeter. 
Oyuncu için faydaları ise say say bitmez, şifa şifa. Herşeyden önce yapılan kampanyalar, uzun deneme süreleri, ücretsiz oyunlar (Alien Swarm gibi) ve indirimler yeter. Bunun yanında aldığınız oyunların dijital olması, mekan değiştirirken sizi yanınızda dvd, harddisk taşıma gibi dertlerden kurtarıyor. Herhangi bir yerde internetten steam sunucularına bağlanıp, hasabınıza bağlı oyunları inanılmaz hızlarla indirebilirsiniz(1mbit bağlantıda 120kb download hızı görürseniz şaşırmayın). Halen bizim ülkemiz için çok pratik gibi gözükmese de, bence muazzam bir olay bu. Kurulum derdi de olmadan, inen oyunlar oynamaya hazır olarak geliyor.  Oyunların dijital olması, üreticilerin üzerindeki yükü de azalttığından, bunlar bize hep indirim/kampanya olarak geri dönüyor. 
Steam üzerinden sevdiğiniz oyunları/firmaları takip etmek de çok kolay. Arayüzü gayet başarılı. Bu sayede çıkacak olan yeni oyunları, pre-purchase olanaklarını, ücretli/ücretsiz DLC'leri, videoları kaçırmıyorsunuz, gözünüze gözünüze sokuyor zaten. Kendi içindeki forumlarını ve teknik desteğini de unutamam. Bu paragraftaki ve daha nice (aslında oyun oynamak ve indirmek haricindeki) özelliklerinden faydalanmak için de programı bile kurmanıza gerek yok, steam'in sitesinden de yapabiliyorsunuz.
Steam'in en sevdiğim yönlerinden biri de bağımsız oyunları da dağıtması. An itibariyle 10 dolar altı 652 oyun ve 5 dolar altı 206 oyun barındırmaktaydı. Bunların çoğu bahsettiğim bağımsız oyunlar. Steam ve benzeri bağımsız oyun dağıtımcıları sayesinde hem ufak bütçeli ama şahane oyunlara ulaşmamız kolaylaşıyor, hem bu oyunları yapan ufak çaplı firmalar kendilerini daha rahat tanıtıyorlar, tanınıp semiriyorlar, büyüyorlar, yüksek bütçeli şahane oyunlar yapıyorlar. Tabii ki de şaka. Bu 10 dolar altı oyunların bir kısmı eski klasikler (Deus Ex gibi mesela). Benim gibi grafik aramayan ama kalite isteyenlerdenseniz buyrun sizinle şöyle bir kahve içelim ve X-COM: Deep From Terror oynayalım, lük lük lük ftw.
Özetle her oyun oynayanın olmasa da oyuncunun (IHardcore) edinmesi gereken bir şey steam. Ki yakında, steam benzeri paltformlardan en az bir üj bej tanesi daha, bilgisayarımızın daimi uygulamalarından olacak gibime geliyor.
Neyse efenim, yeterince reklam ettikten sonra steam'i, gelelim Borderlands'e. İşte steam'den biz de 1500 bazilyon oyun alamamış olsak da, arada böyle Borderlands gibi online desteği olan oyunları kaçırmamaya çalışıyoruz. Bu arada söylemiş miydim bilmiyorum:
I REALLY HATE BYB, I HATE YOU DEEPLY THROATLY!
Borderlands, biraz steam punk'vari, biraz post apocalyptic'imsi bir evren olan Pandora'da geçen bir first person hack'n'slash, yani FPH'n'S. Mizah öğeleri bolca kullanılan, ateşli silahlarla pat küt kol kafa kopardığınız bir oyun. Uzun uzun anlatmayacağım, zaten oyunu orjinal edinmemin gazıyla yazıyorum bunları. Yoksa single kısmını yalayıp yutanlar, çoktan ellerinde tüyleriyle lavabolarından geri döndüler. Oyunun grafikleri, aksiyonu zartını zurtunu geride bırakan en güzel yanı, PC oyunlarının şimdiye kadar görmezden gelip, konsol oyuncularının köşe başlarında biz PC'ciler tarafından tekme tokat dayak yemelerine sebep olan co-op olayı. Evet itiraf ediyorum:
I WAS JEALOUS OF CONSOLERS BECAUSE OF COOP GAMES, UNTIL BORDERLANDS!
Bir Gamespy ID aracılığıyla arıyoruz kendi seviyemize uygun bir oyun, giriyoruz efem akabinde 4 kişiye kadar, 4 farklı karakterden birini seçip phew phew bang bang taratatatara bam güm efektleri eşliğinde o loot senin bu loot benim yuvarlanıp gidiyoruz. Seviye atlayıp, bir tane olan aktif özelliğimizi ve diğer pasif olanları geliştiriyoruz. Bu sırada zilyonla loot ve ceset berimizden yaşlı gözlerle bakıyor. Canımız sıkılırsa da takım arkadaşımızı arkasından melee şekilde dürterekten(!?!) onu düelloya çağırabiliyoruz. Suratına eldiven çarpmaktan çok ama çok daha tatminkar bir yöntem. Düello kesmezse arena filan da var ama, daha iş güçten gezinmekten deneme imkanını bulabilmiş değilim.
Olur da dürtmek dürtülmek isterseniz Gamespy ID'im TaintNoMore. Kesen kalın, kesilmeyin.
i hate you byb

1 comment:

Byb said...

yahu nalakası var, oturdum oynadım hepsini. hepsine yıllarımı verememiş olabilirim ama günde 24 saatten fazlası yok aq. zaten yeni uyandım mahmuriyet-ül uyku neyn...